Okyar, yaklaşık 550 milyon yıldır herhangi bir morfolojik değişim geçirmeden gezegendeki varlıklarını sürdüren denizanalarının, hayatta kalma konusunda çok başarılı organizmalar olduklarını belirtti.
Denizanalarının, denizdeki sıcaklık ve tuzluluk gibi değişimlere tahammüllerinin yüksek olduğunu vurgulayan Okyar, “Plankton ve zooplankton ile beslendikleri için denizanaları için yoğun bir besin söz konusu. Baskı yaratabilecek canlılar da insan aktivitelerinin etkileriyle ekosistemden çekildi, rekabet edebileceği bir canlı bulunmuyor.” dedi.
Her canlı gibi denizanalarının da ekosistemde rolünün olduğuna işaret eden Okyar, “Bunların üzerinden beslenen canlılar da var, en çok bilineni deniz kaplumbağaları. Bunun dışında ekosistemde 120’nin üzerinde balık, denizanası üzerinden besleniyor, besin zincirinde yeri var. Sardalya, kılıç balığı, çaça balığı, üreme döneminde denizanaları üzerinden besleniyor. Yunuslar, yavrularını eğitmek için denizanalarını kullanıyor ancak bu balık türlerinin ve deniz kaplumbağalarının sayısında büyük bir azalma var.” değerlendirmesinde bulundu.
Denizanası popülasyonunun artmakta olduğunu ifade eden Okyar, bunun nedenlerine ilişkin şu bilgileri verdi:
Denizanası popülasyonunun artışında plastiklerin etkisi
Okyar, denizlerdeki plastik kirliliğinin denizanalarının popülasyon artışının nedenlerinden biri olduğuna dikkati çekti.
Plastiklerin denizanalarının hem kendilerini sabitleyeceği sert bir alan oluşturduğunu hem de normalde bulunamayacakları yerlere göç etmelerinde aktif rol oynadığını belirten Okyar, “Marmara Denizi’nin göbeğinde normalde denizanası artışı görmezsiniz, kıyısal alanlarda görürsünüz. Kıyıdaki ekosistem daha uygundur ama plastiğe kendilerini sabitleyerek derin denizlere de yayılmaya başladılar.” diye konuştu.
Marmara Denizi’nde son 20 yılda 20-30 yeni denizanası türü tespit ettiklerini, bunların bazılarının gemilerin balast sularıyla, bazılarının da iklim değişikliğine bağlı olarak Çanakkale Boğazı vasıtasıyla ulaştığını anlatan Okyar, son yıllarda denizanalarının biyokütle açısından planktonun yüzde 90-95’ini oluşturur hale geldiğini söyledi.
Denizanaları ve balıkların zooplanktonik organizmalardan beslendiğine işaret eden Okyar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Besin açısından balıklarla rekabet halindeler ve ne kadar çok denizanası olursa balığın pastadan aldığı pay o kadar düşüyor, besin azlığıyla karşı karşıya kalıyor. Denizanaları, ayrıca balıkların yumurta ve larvaları üzerinden besleniyor, balıkları üreme yönünden de etkiliyor. Denizdeki plankton üzerindeki baskınlığı, balık yumurta ve larvaları üzerinden beslenmesi, gelecekteki balık stoklarının oluşmasını engelliyor.”
Gelecekte birçok balık türünün yok olabileceği tahmininde bulunan Okyar, “Siz çocuğunuza ‘Tabağındaki balığı ye.’ yerine, ‘Tabağındaki denizanasını ye.’ diyebilirsiniz. Sistem o yöne doğru evriliyor. Denizanaları, değişen ekosisteme tahammül gösterebilen canlılar. Çok fazla sayıda üreyebiliyorlar, beslenme yelpazeleri geniş, özellikle vurdukları canlı grubu ne yazık ki balıklar.” ifadelerini kullandı.
“Çözümü kolay değil”
Okyar, denizanalarının sadece Türkiye’de değil tüm dünya denizlerinde artış eğilimi gösterdiğini kaydederek, “Japonya, Çin denizleri gibi son derece sorunlu bölgeler, Akdeniz’de İsrail, Fransa, İspanya, İtalya, farklı denizanası türleriyle sıkıntı yaşayan ülkeler.” dedi.
Denizanalarının popülasyon artışına çözüm bulmanın kolay olmadığını vurgulayan Okyar, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Sadece bir-iki yılın birikimi değil, yıllarca biz Marmara Denizi’ni acımasızca kullanmışız. Yerel yönetimler, bakanlıklar el ele vererek birlikte çalışmak durumundalar. Derin deşarjların kalkması lazım. İleri biyolojik arıtımların kurulması lazım. Gelecek stoku oluşturacak balığı denizde bırakmamız lazım.”